Kepazelik / Türkiye:0 Hırvatistan:3
Nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum. Tam anlamıyla yıkım etkisi yaratan bir gece yaşadık. Hırvatlar, bileklerinin hakkıyla 3-0 kazandı. Milli takımdaki hataları ve çarpıklıkları saymakla bitiremeyiz gerçi ama yine de bir deneyelim.
Maça başladığımız kadro, hemen hemen hepimizin tahmin ettiği gibiydi. Sabri üçlüde, Hamit sağ açıkta, Burak ise hücum hattının en ucunda başladı. Biz bu kadroyu tahmin ediyorduk ama kaçımız doğru tercih olduğuna inanıyordu? Sanırım ezici bir çoğunluk, bunun yanlış bir kadro seçimi olduğunda hemfikirdir. Hiç anlayamadığım ve yanlış bulduğum bir şey var. Ben her futbolcunun kendi yerinde oynamasından yanayım. Yani Sabri ile Hamit'i aynı takımda sahaya çıkarıp Hamit dururken orta sahada Sabri'yi oynatmayı bana kimse anlatamaz. Futbolumuzun önde gelen teknik adamları (Yazar burada Hiddink ve Fatih Terim'e
sesleniyor) şunu öğrenemedi gitti: Sabri asla bir orta saha oyuncusu olamaz. Sabri çok iyi bir çizgi oyuncusudur. Aynı şekilde Hamit de her ne kadar çizgide oynayabilse bile öncelikli olarak kendi mevkisi olan orta sahada oynamalıydı. Yani bugün Sabri'nin oynadığı yerde. Almanya maçında bu dizilişi makul görmeye çalışmıştık. O takımda önlü arkalı oynayan Lahm ve Podolski'yi ancak Gökhan-Sabri-Hamit üçlüsüyle durdurmak mümkündü ve bu kendi içinde tutarlı bir seçimdi ancak bugün böyle bir durum söz konusu olmadığı için çok yersiz bir hamle oldu. Takım kuruluşundaki diğer büyük hata da Giray seçimiydi. Giray formda bir dönem geçiriyor olabilir. Ancak bu maçta oynayacak oyuncu değil. Giray'ı Kazakistan maçında oynatabilirsiniz. Hatta daha zor bir rakip olan Azerbaycan'a karşı, hatta ve hatta bu da benden olsun, Avusturya'ya karşı oynatabilirsiniz. Ancak takımın kaderini belirleyecek böyle stres yüklü bir maçta Giray'ı sahaya sürmek, sahaya bomba atmaktan farksız. Elinizde Bundesliga'nın en iddialı takımlarından Bayer Leverkusen'de düzenli olarak forma giyen, Şampiyonlar Ligi'nde oynayan bir Ömer Toprak var. Belki o da milli takım tecrübesine sahip değil ancak en azından uluslararası maç tecrübesi ve alt yapısı düşünüldüğünde Giray'dan daha öncelikli gelir. Özellikle rakibin Bundesliga 2'de oynayan, Türkiye'de yüzüne bakmadığımız Gordon Schildenfeld'le sahaya çıkma cesareti gösterdiğini düşünürsek, Bundesliga 1'de oynayan Ömer Toprak'a da rahatlıkla güvenilebileceği sonucuna varabiliriz.
Kurgudaki bir diğer yanlış da Burak'ın ileride çok yalnız kalması oldu. Zaman zaman onu ikileyecek, ona destek verecek bir oyuncuya ihtiyaç vardı. Hamit de Arda da bu rolü yapacak tipte oyuncular değil. Burak'a destek çıkacak oyuncu yoksa, Burak'ın destek çıkabileceği Umut Bulut tercih edilebilirdi. Umut en ileride, Burak da sağ tarafa yakın oynatılabilirdi. Böylelikle takımın ileride top tutması da mümkün kılınabilirdi. Hırvatların Burak Yılmaz'a başarıyla önlem aldıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Gelelim gollere. Üç golün de yan toptan gelmesi muhtemelen kimsenin gözünden kaçmamıştır. Bu konuda artık uzun uzadıya yazmak sıkıcı hale geldi. Yan top zaafımız var. Bu net. Milli takım seviyesindeki adamlara da milli takım teknik direktörünün yan toplarda nasıl savunma yapılacağını öğretmesini beklemek hayalcilik olur. Tüm ülkelerin geride bıraktığı bir sorun, halen daha bizim yakamızda. Yani kısaca, yıl olmuş 2011, biz halen yan toptan gol yiyoruz...
İlk golden hemen önce Modric sol çizgide topu alıp giderken Giray gereksiz yere geldi ve kendisini yere indirdi. Eh, ben adama balta dedikçe bana tepki gösterenler de neden böyle dediğimi görmüş oldu. Giray'ın bu maçta yaptıklarının çoğu Türkiye'de verilmiyor. Bu asla kayırılma falan değil. Bu, Türkiye'deki futbolun genel bir sorunu. Bu tür baltalıklara izin var. Hakemler müsaade ettikçe, sertlik eğiliminde olan oyuncular da böyle oynayacak tabii ki. Giray'ın faulünün ardından Corluka Gökhan Gönül'ü çok rahat geçti. Ortaya çıkardığı topu yine Giray ve Egemen ıskaladı. Volkan çok rahat alacağı topa müdahale edemedi ve Hakan Balta da kademeye giremediği için Olic golünü attı. Yani savunma olarak "total" bir gol yedik. Tüm savunma oyuncularımızın katkısı vardı bu golde. Hepsini yürekten tebrik ediyorum. Ayrıca bir yıldan uzun süredir doğru düzgün top oynama fırsatı bulamayan, çok ağır bir sakatlıktan çıkan Ivica Olic'e de dikkatinizi çekerim. Bizim iki ay sakat yatıp 15 kilo alan tosuncuklarımıza örnek olur umarım ki.
İkinci golde de bir türlü müdahale edilemeyen bir top ve kanatta Hakan Balta-Arda Turan ikilisinin uyuyakalmasının neticesinde arka tarafa yapılan ortada Mandzukic'e kafa vurduran savunma oyuncularımız, 30 cm yanından geçen topa hamle yapamayan Volkan'ın da katkısıyla topu ağlarımızda görmemize neden oldu. Yani yine "total" bir gol yemiş olduk. Son golü de benzer bir şekilde niteleyebiliriz. Duran top... Takip edilmeyen rakip oyuncu... Donakalan savunma ve kaleci... Golün özeti bu. Gerçi skor 2-0'ken her türlü gol yenirdi artık.
Gelelim maçın önüne geçen olaylara. İkinci yarının ortalarında Modric'in ceza sahasının dışından attığı şutu kurtaran Volkan, kendisini alkışla protesto eden taraftara dönüp karşılık verdi ve olayların pimi çekilmiş oldu. Ardından olanları gördük. Futbolcular (özellikle de Volkan) protesto edildi ve küfre maruz kaldı. Bunun açıklanabilir bir yanı yok. Ancak Volkan ve Emre'nin de taraftara ettiği küfürleri kimse bana açıklayamaz. Alkışla protesto, olabilecek en medeni protesto türüdür. Kaldı ki o dakikaya kadarki performansıyla Volkan da protestoyu hak etmiştir. Volkan'ın Fenerbahçeli olduğu için protesto edildiği görüşüne de itiraz edemem. O da büyük bir ihtimal ve Fenerbahçeli olduğu için protesto edilmesini de doğru bulmuyorum. Ancak maçtan önceki çekimlerde de gördük ki, tribünlerde Fenerbahçe formalı birçok taraftar vardı. Volkan'a Fenerli diye protestoda bulunanların, o Fener formalı taraftarları da rahatsız etmesi gerekmez mi? Bu şekilde bir olay görmedik tribünlerde. Ayrıca maçın sonlarına doğru dalga geçilen bir başka futbolcu da Sabri'ydi. Yoksa Sabri de mi Fenerbahçeli? Bir de şunu sormak lazım: Acaba Fenerli Gökhan Gönül'e neden tepki göstermiyor o taraftar?
Ayrıca Volkan'ın da sicilinin çok düzgün olduğunu kimse iddia edemez. Bir önceki milli maçta aynı taraftar kendisini tribüne çağırdığında onların yanına gitmeyip ortamı geren ve bugünlerin tohumlarını eken de kendisiydi. Kimse kusura bakmasın. Bir de bu konuda son olarak merak ettiğim bir şey var. Acaba Tolga Zengin'in bu takımda oynayabilmek için daha ne yapması gerekiyor? Bunu samimiyetle merak ediyorum.
Ancak öyle ya da böyle. Bu işin tadı kaçtı. İstanbul'da oynanan hemen her maçta aynı şeyi yaşayacağız. Bu sebepten dolayı maçların artık Anadolu'da oynanması daha doğru olur gibi görünüyor. Zamanında Bursa'da aldığımız Almanya ve Hollanda galibiyetleri de bunu destekliyor. Benim favorim Eskişehir. Orada güzel bir tribün ortamı var. Bando Es-Es'le, medeni taraftarıyla harika bir atmosfer yaratılabilir Eskişehir'de. Bu düşünülmeli.
Gelelim Hiddink'e... Guus Hiddink çok iyi bir kariyere sahip. Bunu kimsenin görmezden gelme gibi bir durumu söz konusu olamaz. Hiddink, bir markadır. Ancak Türkiye'de olmuyor işte bunu kabul edelim. Yukarıda üstünkörü de olsa bahsetmeye çalıştığım şeylerin ötesinde, takımı zihinsel olarak bu maça hazırlayamadığını gördük. Hiddink geldiği günden bu yana "akıl" diyor. Mental gelişimden dem vuruyor. İyi, güzel ancak motivasyon diye de bir gerçek var. Evet, tüm benliğinizi motivasyona adamamalıyız. Duygusallığa bel bağlamamalıyız ancak bunları da göz ardı etmemeliyiz. Motivasyon, konsantrasyonu da beraberinde getirir. Bu takım bu maça konsantre edilemediğini henüz 2. dakikada yediği golle yüzümüze çarptı. Burada sıkıntı tamamen Hiddink'te. Daha önce kendisini Kore'ye ya da Avustralya'ya nasıl uydurduysa, bir miktar buraya da uyduracaktı. Bazı kaçınılmaz gerçeklerimizi göz ardı etmeyecekti. Durum böyleyken böyle. İşte tam da bu sebepten dolayı artık Hiddink'in bu ülke futboluna yararlı olamayacağı çok nettir. Daha önce sistemdir, yeni yapılanmadır dedik durduk. Ancak artık bu takımın büyümeye ve kendisiyle birlikte büyüyecek bir hocaya ihtiyacı var.
Sinirleri bozan o kadar çok ayrıntı var ki, maçın sonlarında sırf rövanşa gitmemek için bilerek sarı kart gören ve takımını bir nevi "yarı yolda bırakan" Arda Turan'a bile bir şey deme zahmetine girmek istemiyorum. Neyse, onun da ne olduğunu görüyor herkes...
Son söz Ercan Taner ve Rıdvan Dilmen'e... Zaten eziyet olan bir maçı, anlatımlarıyla iyiden iyiye eziyete çevirdiler. Özellikle tek başına anlattığı maçlardan büyük keyif aldığım Ercan Taner'in, maç boyunca "ah, vah, yazık çocuklara da" demekten başka bir şey yapmayan Rıdvan Dilmen'e ayak uydurması hiç iyi olmadı.
Kepazelik / Türkiye:0 Hırvatistan:3
Reviewed by Reklam Shiled
on
13:03
Rating:
![Kepazelik / Türkiye:0 Hırvatistan:3](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIhJmEJI5K0v69QA8AiGVm4qldMXg31LqbGHC3WFUF86xMi3N77CwN3Ms_u5nTUSM3fOsp0vpVKzW4xH3C8HfgQbz4exM9AjRWMTq5vuOQCLDygDi8l5imHjcJda-TOE7g8CkpAdhUVCk/s72-c/tr.jpg)
Hiç yorum yok: